31 Mayıs 2013 Cuma

anne


alıntıdır.

"Annesini babasını kaybetmiş çok arkadaşım var. Bu yüzden bahsetmeyi pek sevmiyorum. İnanmayacakları için söylemiyorum da ama imreniyorum onlara bazen. Keşke benim annem de ölseydi ben küçükken. Babamı da çok seviyorum, gerçekten dünyanın en lüzumsuz insanıdır. O öldüğünde de deli gibi üzüleceğim ama başıma gelecekleri kestirebiliyorum. Bir parça daha dik yürümeye başlayacağım, bir parça daha gururlu bir adam olacağım, birinci dünya problemlerim azalacak, bir parça daha sorumluluğum artacak vs vs… Öngörülebilir. Annem öyle değil. Kafayı yiyecek gibi oluyorum düşününce. Hayata bakışım değişecek, bir yuva kurmayı beceremediğim için acımı hedefinden saptıramayacağım; her köfte kokusu duyduğumda, her kazara boynumdan öpüldüğümde annemi hatırlayacağım. Acım içimde kor olacak. Küçükken ölmüş olsaydı o şok dalgasını çoktan atlatmış; her gün korkuyla yaşamıyor olurdum. Zaten mutlu biri değilim, somut bir nedenim de olurdu.

Herkesin annesi fedakardır mesela. Sorsan, dünyanın en fedakar annesi onunkidir. Daha duyduğun anda aslında öyle olmadığını hissederdin. Çünkü bilirsin ki en fedakarı senin annendir. Haksız da sayılmazsın; hayatındaki kavramların %90’ını annenden tanımlamışsındır. Felsefi durduğu için sindiremediğimiz bir gerçek vardır ya; dünyanın, aslında senden ibaret olduğuna dair. Sen varsan vardır dünya, yoksan yoktur. Senin kadar vardır. Karşındaki bardağın, gözlerini kapadığında hala orada olup olmadığını bile bilemezsin aslında. Kafanda oluşturduğun binlerce değerin, yargın ve değer yargın vardır. İşte şu kısa hayatlarımızdaki tek sabit, annelerimizdir. Hiç görmemişsen bile o’dur. Tanrıdan çok net daha kutsal.
Primitif biri olmadım, küçükken de değildim. Anneme aşık olmadım, ergenliğe girince nefret etmedim, birlikte olduğum kadınlarda annemi arayacak kadar düşmedim. Zaten annemin sevmediğim binlerce davranışı, saçmalık boyutunda binlerce düşüncesi var. Ona da, babama da defalarca dediğim gibi, ailem olmasalardı, görüşmeyi tercih edeceğim insanlar olmazlardı. Yine de bir parça sevdiğim kız arkadaşım biraz anneme benzesin istiyorumdur içten içe. Anneme gösterdiğim sabrı gösterebileyim, annemle tartıştığım kadar naif tartışabileyim, içime hiç sinmese bile olabilir diyerek hak verebileyim, kavga ettikten sonra ertesi gün merak edip arayabileyim, gırtlağına sarılma ihtimalim hiç olmasın, içimden hiç gelmese de onun istediği gibi yapabileyim diye. Çünkü bilirim ki annem sonsuz sever beni, gerçekten. Bana dünyanın en ayan beyan kötülüğünü yapıyor olsa, nasıl farkında olmadığını düşünür, yine onun için endişelenirim. Bana karşı bir içten pazarlığı, samimiyetsizliği, art niyeti olduğu asla aklıma gelmez. Bana şirk koşmaz. Bu da annemin kredisini bende sonsuz yapar. Annemin canı sağ olsun diyemeyeceğim hiçbir şey yok. Kendim için değil yani; yeryüzünde bir ikinci insan için aynı hissetmeyi isterdim, bu yüzden bir parça anneme benzemelerini. Onun gibi sevmelerini, samimi olmalarını. Annemle birlikte kapanacak sayfalardan biri olacak maalesef. Yoksa kimseden karpuzun çekirdeklerini çıkarmasını beklemedim.
Anne dediğin insan seni içten içe değiştirmeye de çalışmaz mesela. “Dişinde yeşil bir şey var” deyip kanal tedavisine kalkışmaz. “Niye böyle yapıyorsun” der direkt. YAPMA der. Konuşmaz, surat asar ama o tabağı önüne yine afiyetle ye diye koyar. Aç bırakmaz, ne yemeğe ne şefkate.
Evlenirsem sana bi torun yaparım artık, biz tatile çıkarken falan kilitlerim sana, bakarsın hevesini de alırsın diyorum. “Aman oğlum sakın, zaten bilinçli çocuksun da aman diyim, sakın öyle annem ister babam ister diye çocuk yapmaya kalkmayasın. Benim hiç umrumda değil hiç istemiyorum öyle babane olmak falan, hiç gözümde yok bu yaştan sonra.” diyor. “Ne yani, yengeç gibi yan yan yürüye yürüye ‘babağne’ diye yanına gelse, sevmicen mi?” diyorum, “UYY BABANESİ BOKUNU YESİN ONUNNN” diyor :) En fazla bu kadar saklayabiliyor içindekini. Kin yok, işgüzarlık yok, puştluk yok, ego yok. En büyük yalanı bu; o da benim için.
Beni kadınlar yetiştirdi. Erkeklerle pek muhabbetim olmadı. Babam vardiyalı çalışıyordu zaten, ben uyuyordum o uyanıyordu, o uyuyordu ben uyanıyordum. Futbol gibi bir erkeğin zevk aldığı standartlardan yoksun büyüdüm. Sokak hayatım olmadı. Kuaför kokusundan tiksindim. Günde damağıma bayat kurabiyeler yapıştı. Bizim ailenin kadınları da kırsal değildir, kibar nazik insanlardır. İstanbul beyfendisi gibi büyüttüler beni. Her şeye rağmen gay olmadım çünkü o kadınların en büyük dertlerinin kocaları olduğunu dinledim hep. Gurbettekilerin ne kadar özlediğini, kavga edenlerin huzursuzluktan ne kadar sıkıldığını, yatak odasında sorun yaşayanların ona hissettirmeden nasıl düzeltebileceğini. Etrafımdaki genç güzel kadınların sıkıntılarına kulak kabartıp durdum. Aşık oldukları adamlar vardı. Büyüdüm, o aşık oldukları adamlardan biri oldum. Tek esprim, kadınları erkeklerden iyi tanıyor olmam oldu. Kadınları anlayabiliyorum. En iyi arkadaşım annemdi, annemin en iyi arkadaşı da ben oldum. Eve giriş şeklimden anlıyor hayatımda ne olup bittiğini. Konuşunca canım sıkılacaksa anlamamış gibi yapıyor. Büyüdüm ama işte. Adam oldum. Ben onu dinliyorum. Yargılamıyorum. Kızmıyorum. Artık somut olarak gerekmedikçe anneme hiçbir derdimi anlatmıyorum üzülmesin diye. Bu da beni ölesiye yalnız bıraktı hayatta. Kadın benle oturmuş senelerce misket oynamış. Beni yalnızlıktan öldürmesinde hiçbir sakınca görmüyorum.
Köpek gibi gidiyorum kafamı omzuna koyuyorum. Mıknatıs gibi canımın bütün sıkkınlığını çekiyor. Birden kaldırıyorum sonra kafamı ona geçmesin diye, bu dünyanın en büyük lüksünü sürdürüp kendimi daha fazla kandırmayayım diye. Maksimum 20 sene daha yaşar ve bu alışkanlıklardan kurtulup tek başıma hayatta kalabilecek seviyeye ulaşmam için çok az geliyor bana.
Hayattaki en büyük güvencem annem gibi hissediyorum. Ve onu mutlu etmek o kadar kolay ki. 1- Ben gerçekten iyi ve mutlu olcam. 2- Arada bi arayıp annecim nasısın dicem. 3- Gördüğümde sarılıp gıdımı açıcam öp dicem. 1.55 boyu var zaten zor yetişiyor. Al sana dünyanın en mutlu insanı. Keşke 50’lerin sonu ya da 60’ların başında doğsaymışım. Hiçbir şey teoride annemden öğrendiğim gibi güzel ya da zor değil ve pratikte 30 senedir cidden zorlanıyorum. Hayatıma giren çıkan insanlara bakıyorum; tanrım, bi dünyayı tersine çevirmediğim kalmış. Sonuç: 234092489039 milyar ziyan olmuş nöron ve elde bir 0. 
Hayatımdan teğet geçen onlarca güzel kadın da; metropol doğrularından yaptığı kağıt evlerinde kendi olmanın sikindirik gururuyla camdan bakmaya devam edecek, yarak kürek adamlara karakterinden kalan son delikleri de siktirecek. “Sucuğu kızartıcam sofraya geçin soğumasın” diyecekleri bir ortamları asla olmayacak. Birileri onlar hakkında asla bunları hissetmeyecek.
Annelerimiz bazen öldü, geri kalanı da yaşlanıp ölecek. Bizim nesil yaşlanmıyor, sevgisizlikten piç gibi çürüyor.
Sevgiler, gerçekten."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder