6 Mayıs 2010 Perşembe

daha fazla sayıklama


previously on fantastik şeyler kumkuması:

"başbakan uçurumdan atlıyorsa, bize yakışan onun arkasından atlamaktır. Karar doğrudur yanlıştır önemli değil, Türk töresi böyle gerektirir
."

aklıma direkt olarak sosyoloji eğitimim süresince öğrendiklerimi getirdiği için yazmak istiyorum, hatta sınav sorularından biri olduğu için (sanırım hocaların kafamıza girmesini istediği bir konu da olduğu için) buraya aklımdakileri copy-paste edeyim.

osmanlı devleti, iktidarının teokratik olması ve çarpık bir asya tipi üretim tarzına sahip olması nedeniyle bütün gücün padişahın elinde olduğu bir sistemdi, en azından halkın gözünde. yani perde arkasında yeniçeri ve ulema ile yaşananlar, saray kadınlarının entrikaları ve gerileme dönemi ile dış ülkelere oluşan bağlılığı bizler bilsek de, padişah her zaman halkın gözdesi, halifelerin varisi, gücünü tanrıdan alan kutsal bir insandı, çıkan ayaklanmalar ona karşı değil, yerel yönetimlere karşı olurdu. bir yenilik, toplumda bir değişilik olacaksa bile bu değişiklik saraydan ortaya çıkardı, halk isterse kalır, beğenmezse kaldırılırdı.

oysa avrupa'da değişimleri sağlayacak yenilikler, hep halktan gelirdi. artı ürün sayesinde kral ve lordlardan bağımsızlığını kazanabilmiş burjuvaların etrafında toplansalar bile, değişim hep aşağıdan gelmişti. osmanlı'da millet "padişahım çok yaşa" diye anırırken, avrupa katolik kilisesinden yavaş yavaş kopuyor, aristokrasiyi ortadan kaldırıyordu.

osmanlı'nın cumhuriyet'e dönüşmesini sağlayan süreç de malesef halktan çıkmadı. 20. yüzyılın başından beri aktif olan ittihat ve terakki cemiyeti, özellikle 2. meşrutiyet ile beraber ülkede sosyal ve siyasi birtakım yenilikler gerçekleştirdiler. aydınlanma devriminden ve pozitivizm'den etkilendikleri belliydi. tabi içlerinden çok azının niyeti yönetim şeklini değiştirmek olduğu için, cumhuriyet'i kurup daha geniş kapsamlı bir modernleşme hareketi yapma görevi mustafa kemal ve saz arkadaşlarına düşecekti. bu grup, halka, padişahın kulu değil, özgür insanlar oldukları, yasalar önünde eşit oldukları bir hayat sundu. ancak insanlar -
bill hicks'in deyişiyle- sihirbaz numarası gösterilmiş bir köpek gibi bakakaldılar. daha da kötüsü, gösterdiği yere değil, parmağa bakmışlardı. onlara göre devlet hâlâ kutsaldı, "baba"ydı. "padişahım çok yaşa" lafının sadece öznesi değişti, mantalite değişmedi. türkiye cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktı.

bu anlayış günümüzde de hâlâ devam ediyor, "komünizm gelecekse onu da biz getiririz" gibi çarpık bir anlayıştan "başbakan öl dese ölürüm ehe" tarzı bir yalakalığa kadar. değişim yine tepeden inme geliyor, iktidardakiler ise yine yalanıyor. halk zaten birçok nedenden dolayı birçok parçaya bölünmüş durumda. sesini yükselten yine halk tarafından susturuluyor, ayağa kalkan başından aşağı bastırılıyor. dolayısıyla burada asla yunanistan'daki gibi bir durum yaşanmaz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder