25 Nisan 2010 Pazar

the hurt locker


2009'un en iyi film oscarını alan filmi az önce izledim. fena bir film değil. sözlükten yorumları okuyorum, hâlâ daha "sen ıraklı kadın çocuk demeden öldür ondan sonra bi velet ölünce trip yap" tarzı eleştiriler geliyor. güzelim aferin, "günah çıkartan amerika" yazmayı biliyorsun da "ıraklı müslümanlara yapılan zulümmmmm" diye ağladığında objektif olmaktan çıkan hollywood değil sensin.

sniper sahnesi güzel. suratlara konan sineklerle bir ara afrikalı gariban çocuk tadı yakalamaya çalışmışlar, ""yok artık national geographic" dedim, fakat mantıklı bir tarafı da var tabii. görüntüler çok başarılı (sinematografi mi diyorlar artık, neyse). filmden savaşa dair her şey çıkartılırsa ortaya bir bağımlının hikayesi ortaya çıkıyor, zaten filmin ilk başındaki cümleden de anlaşılıyor, o açıdan da bir güzellik olmuş. genel olarak iyi bir film. eksisi yok, fakat bir artı da sunmuyor. yani benim açımdan içimin bir hoş olup "evet, bu film oscarlık bir film" denebilecek bir durum oluşmadı. sanırım amerikalıların milliyetçi duyguları ağır bastı ve film ödülleri kaptı.

türk karikatürlerinin klişeleşmiş "sivri dişli canavar"ından öte bir amerikan askeri kavramı olmayan insanlar beğenmez bu filmi. hâlâ anlaşılmıyor ki savaşları başlatanlar askerler değildir. onlar elin tuttuğu silah görevini görürler, birer maşa, birer piyondurlar. fakat hepsi de insandır ve çoğu kez toz dumanı ortadan kalktıktan sonra her şeyi daha net görüp şaşıran masum bireylerden oluşurlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder