2 Haziran 2011 Perşembe

uyku sayıklamaları volume 7

ben de diyorum bişey yapmam lazım. günler önce yazıp da dandik internet bağlantım nedeniyle sonra yayınlamak üzere günler önce yazıp kaydettiğim kaydı peystliyim buraya:

bak şimdi, tam yatacakken aklıma bişeyler geldi, çelişkilere düştüm yine.

"davranmamı istediğin gibi davranmasam da beni sever misin?"

yine kadim sorulara yelken açıyoruz. karşımızdakini gerçekten olduğu gibi mi seviyoruz? olduğu gibiden kasıt fiziksel görüntüyse ve sadece fiziksel görüntüden yola çıkarak o kişiyle bir ilişki yaşanmak isteniyorsa, o ilişki ne kadar sağlıklı olabilir?

eğer o kişi ilişkiden önce tanınıp artıları eksileri tartıldıktan sonra onunla ilişki yaşanmak isteniyorsa, o sözlere sadık kalınıyor mu? o kişi gerçekten seviliyor mu? romantik komedilerdeki mutlu sonlardan sonrasını düşünmek gibi. ister yeni evlenenler olsun ister ilişkiye yeni başlayanlar, karşısındaki kişi olduğu gibi seviliyor mu? yoksa değişmesi isteniyor mu? iyiye doğru gelişmesi istense bile, onun sınırı nerde başlar, nerde biter, empatinin boku çıkar mı çıkmaz mı?

aklıma hep, sabah kalktığında yanında uyumaya devam eden işsiz adama, ne bileyim tuvalet kapağını indirmeyen, diş macununun kapağını kapatmayan erkeğe bakan kadın geliyor, yine de o adamı sever mi o kadın? bir nevi homer-marge simpson ilişkisi geliyor aklıma. homer ne kadar felaket bir adam olsa da çocuklarını ve karısını deliler gibi sevdiği yadsınamaz bir gerçek. o sonsuz sevgi, o fedakarlık yeter mi?

şimdiki kadınların homer simpson gibi adamları bırakın sevmeyi, tanımaya takati var mı?



bunu yazdıktan sonraki zaman içerisinde yine düşündüm. alakasız bir geçiş olacak, ama modernizmin "güzellik" anlayışı üzerinde yaptığı modifikasyonların (o ye beybi ay spik ingliş) etkisi de yadsınamaz. eski zamanlarda şişmanlığın zenginlik haricinde güzelliği de sembolize ettiğini biliyoruz. onun haricinde, rönesans döneminden itibaren çizilen resimlerin (en azından bazı sanat akımlarında) o dönem insanlarını birebir yansıttığını düşünecek olursak, ne erkeklerin brad pitt, ne de kadınların victoria's secret mankeni olmadığını görüyoruz. lakin onların da aşık olduğunu, sevdiğini, seviştiğini görüyoruz.

elbette o dönemlerde de ilah gibi kadınlar ve erkekler vardı, fakat bugün de oldukları gibi onlar bir istisnaydılar. işte bizler de -modernizmin diretmesi ile- o istisnaları yaşamak istiyoruz (film, dizi), onlar gibi olmak istiyoruz (kozmetik, moda vs.). aşklarımız romeo ve juliet, leyla ile mecnun gibi olsun istiyoruz, lakin o aşk onu yaşayanlara özgü. hatta daha da gerçekçi olursak, hepsi bir hayal ürünü.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder