10 Ocak 2012 Salı

uyku sayıklamaları volume 9 - yaşamın kutsallığı

aklımda yazıya uzun bir giriş ile başlamak vardı, lakin önce çeviriyi yaptığım için hepsi aklımda uçup gitti. sanırım çocuk doğurmak ve yetiştirmek ile ilgiliydi. galiba...

başka anne ve babaların çocukları oldukları gerçeğini bir kenara atacak olursak (atmasak bile), insanların genelde aptal ve kendilerine bakmaktan aciz oldukları bilinmektedir, ki bu iki verinin hangisinin neden hangisinin sonuç olduğu enteresan bir araştırma konusu olabilir. kendilerine bile bakamayan bu insanların bir de kendileri gibi salak çocuklar doğurup onları ve kendi hayatlarını daha da zora sokmaları gerçekten iç sıkan bir durum. dolayısıyla çocuk doğurmak için gerçekten sağlam bir kafaya ve sağlam bir cüzdana ihtiyaç var. bu da milyonda bir görülen bir hastalık gibi, bir istisna. eğer bu bir kural olsaydı ve seneler önce işlenseydi, çoğumuz şu anda doğmamış olacaktık. çoğu insan kendi hayatına kasteden fikirleri okuduğunda ve duyduğunda hemen inkar aşamasına geçer. lakin bu durum benim için geçerli değil. sırf kendim için değil de bir oligarşi için çalışıp daha fazla apple ürünü satın almak için yaşamımın değerli ve kutsal olduğunu idda edecek değilim.

- ... bu tartışmaları ne kadar çok dinlerseniz, "yaşamın kutsallığı" kalıbını o kadar çok duyarsınız. yaşamın kutsallığı... buna inananınız var mı? bana bir sik ifade etmiyor. yaşam kutsal mı, kim demiş? tanrı mı? eğer tarih okuduysanız ölüm sebeplerinin en başında tanrı'nın geldiğini görürsünüz. bu, binlerce yıldır böyle. hindular, müslümanlar, yahudiler, hıristiyanlar hepsi birbirini öldürmek için sıraya giriyor çünkü tanrı onlara bunun iyi bir fikir olduğunu söylemiştir. "tanrı'nın kılıcı" "kurbanın kanı" "intikam benim olacak". milyonlarca ölü herif var ve tek yaptıkları tanrı sorusuna yanlış cevabı vermekti: tanrı'ya inanıyor musun? hayır. BUM, öldü. tanrı'ya inanıyor musun? evet. benim tanrım'a mı? hayır. BUM, öldü. benim tanrımın siki seninkinden daha büyük! olan biten bu. binlerce yıldır da böyle. bunlar bir de en iyi savaşlar ha! en kanlı ve en gaddar savaşların hepsi dini nefret üzerine kuruludur. ki bana göre hava hoş, ne zaman birkaç kutsal insan birbirini öldürmek istese işte o zaman ben mutlu bir insan olurum. ama bana bu "yaşamın kutsallığı" bokunu yedirmeye çalışmayın.

böyle bir şey gerçekten olsa bile, bunun tanrı'dan geldiğini düşünmüyorum. hayır. yaşamın kutsallığı nereden geldi biliyor musunuz? biz uydurduk. neden mi? çünkü hayattayız! kendi çıkarımıza! hayatta olan insanların yaşamın bir şekilde kutsal olduğu düşüncesini yüceltmeye yoğun bir ilgileri var. abbot ve costello'nun etrafta dolaşıp bu konu hakkında konuştuğunu duymuyorsunuz di mi? mussolini'den de pek bir şey duymuyoruz. JFK'den gelen son haberler ne acaba? hiçbir sik yok! çünkü JFK, mussolini ve abbot ve costello babalar gibi ölüler. ve yaşamın kutsallığı ölü adamların sikinde bile değildir. bunu sadece yaşayan insanlar önemsiyor, dolayısıyla tüm bu olay taraflı bir bakış açısından ortaya çıkıyor. kendi kendine hizmet eden, insan yapımı bir zırva hikayesi. asil hissetmek için kendi kendimize söylediğimiz şeylerden biri. "yaşam kutsaldır", kendinizi asil hissetmenizi sağlar. öyleyse size şunu sorayım: eğer şimdiye kadar yaşamış her şey öldüyse ve yaşayan her şey ölecekse, işin "kutsal" kısmı ne zaman devreye giriyor? bu konuda sıkıntı yaşıyorum. demek istediğim, yaşamın kutsallığı konusunda vaaz versek bile uygulamasını yapmıyoruz. şu öldürdüklerimize bir bakalım: sivrisinekler ve karasinekler, çünkü onlar haşere. aslanlar ve kaplanlar, çünkü bu eğlenceli! tavuklar ve domuzlar, çünkü karnımız aç. sülünler ve bıldırcınlar, çünkü çok eğlenceli ve karnımız aç. ve insanlar, insanları da öldürüyoruz... çünkü onlar haşarat! ve eğlenceli!...

bir şey daha farketmiş olabilirsiniz: yaşamın kutsallığı kanserli hücrelere işlemiyor değil mi? üzerinde şöyle yazan araba arkası yazılarından göremezsiniz: "tümörleri kurtarın" "habis melanom için fren yaparım". virüsler, küf, maya, kurt, mantar, otlar, koli basili, kasık biti vs... bunların hiç de kutsal bir tarafı yok. bu yüzden en iyi ihtimalle, yaşamın kutsallığı göreceli bir şey. hangi yaşam formlarının bize kutsal geldiğini seçip, gerisini öldürmemiz lazım. oldukça şahane bir şey değil mi? buraya nasıl geldik? her şeyi kendimiz uydurduk! idam cezasını nasıl uydurduysak bunu da öyle uydurduk. idam cezası ve yaşamın kutsallığı. ne kadar da çok yönlüyüz yahu!

george carlin, 1996

-

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder